Selin Nasi: Filistin Sorunun Çözümünün, İsrail’in Statüko Yanlısı Duruşunu Değiştirmesiyle Mümkün

İsrail’de “Gelecek Var Partisi” lideri Yair Lapid ve Yamina lideri Naftali Bennett’in, Arap partisinin de aralarında bulunduğu toplam 8 partiyle oluşturduğu koalisyon bloğu, 120 sandalyeli mecliste yakın zamanda güven oylamasına gidiyor. Biden yönetiminin bilhassa Demokratların yeni olası hükümete çok sıcak baktığı ve bölgede tansiyonun düşürülmesi için büyük fırsat olarak görüyorlar.

Ankara Politikalar Merkezi Londra Temsilcisi Selin Nasi, Ali Çınar’ın İsrail’deki son siyasi gelişmelerle ilgili sorularını yanıtladı.

Londra’da olduğunuz icin AB nin bakışı nedir ? AB-İsrail Politikalarında değişiklik olur mu?

AB, farklı çıkar ve önceliklere sahip 27 üye ülkeden oluşan bir kurum. Dolayısıyla, dış politika sorunlarına ortak bir tepki oluşturup harekete geçme konusunda zorluklar yaşıyor. ABD’ye kıyasla AB’nin Filistin meselesine daha duyarlı yaklaştığını söylemek mümkün. Son İsrail-Gazze çatışmasında da AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell sivil kayıplara yönelik endişelerini dile getirdi. Gazze’deki medya kuruluşlarının ofislerinin vurulması ardından dışişleri bakanlarını acil toplantıya çağırdı. Ancak AB’nin İsrail’i orantısız güç kullanımına karşı uyarmanın ve kınamanın ötesinde varlık gösterdiğini söylemek mümkün değil. Evet, 2002’de kurulmuş olan Orta Doğu Dörtlüsü’nün bir parçası AB ama barışa dair somut bir kazanım sağlayamadılar. Bu arada, AB içinde çok sesliliğe örnek vermek açısından, son dönem İsrail ile ilişkilerini geliştiren Macaristan, Romanya, Bulgaristan son çatışmada İsrail’e destek verirken, Yunanistan ve Kıbrıs’ın sert tepki vermekten kaçındığını not düşmek gerek.

Birleşik Krallık, bildiğiniz gibi Aralık 2020 itibariyle AB’den ayrıldı. İngiltere’nin İsrail-Gazze arasındaki çatışmalara yaklaşımı, AB’den pek de farklılık göstermiyor aslında İngiltere tıpkı AB gibi dengeli açıklamalarda bulundu. Başbakan Boris Johnson, “İsrail’in kendi kendini savunma hakkını tanırken, askeri operasyonun sivil kayıplara yol açmaması için çaba sarf edilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Öte yandan, Hamas’ın canlı kalkan olarak sivilleri kullanmasından duydukları endişeyi de ifade etti.” Birleşik Krallık’da Müslümanlar ikinci en geniş dini nüfusu oluşturmakta. Dolayısıyla, gelişmeler yakından takip edildi. Filistin taraftarları Londra’da İsrail’in saldırılarını protesto etmek üzere gösteriler düzenledi. Bunu takiben, Yahudiler, İsrail’le dayanışma mitingi yaptılar. Kuzey Londra’nın St Johns Wood semtinde-tesadüfen benim de tanık olduğum, Filistin bayraklı arabadan, Yahudileri hedef alan sözlü saldırı, hükümet tarafından sert bir şekilde kınandı. Gerek AB gerekse İngiltere’nin hassas dengeler yürütmeye çalıştıklarını söyleyebiliriz. Bir taraftan İsrail’in güvenlik hassasiyetlerine saygı gösterirken, antisemit tonlamalardan kaçınarak, İsrail’in orantısız güç kullanımını eleştiriyorlar.

Her ne kadar Kudüs’teki şiddet olayları ve İsrail-Gazze çatışması ile Filistin meselesi unutulduğu raftan tekrar indirilmiş olsa da, ne AB ne de İngiltere için İsrail-Filistin barışının dış politika önceliği değil, maalesef ki. Bugüne kadarki başarısız denemelerin yılgınlığı ve tabii pandeminin değiştirdiği öncelikler etkili. Bir de tüm dış politika sorunlarında olduğu gibi İsrail-Filistin barışı konusunda da ABD liderliğine ihtiyaç duyulmakta.

Türk-İsrail ilişkilerinde yeni dönem(eger olursa), beklenti ne olabilir?

Değişim Koalisyonu’nun önünde heyecanlı bir 10 günlük süreç var. Güven oyu alıp, 14 Haziran’da yemin ederek göreve başladıkları takdirde bile işleri kolay olmayacak. Çünkü koalisyon birbirine zıt ideolojilere sahip 8 parti barındırıyor. Bu da kırılganlığı artırıyor. Üstelik Netanyahu’nun muhalefetiyle mücadele etmek zorundalar.

Bir taraftan ilk kez bir Arap Partisi’nin koalisyonda olması Ankara açısından olumlu değerlendiriliyordur. Erdoğan-Netanyahu arasındaki malum kan uyuşmazlığı sebebiyle, hükümet değişikliği bir fırsat penceresi olarak değerlendirilebilir. Ancak İsrail tarafında Türkiye’nin beklentilerinin karşılığı olduğundan emin değilim. Son İsrail-Hamas çatışmasında Ankara’dan gelen sert açıklamalar, Kudüs’ün fethine atıfta bulunan mesajlar muhakkak not edilmiştir. Normalleşme girişimleri kapsamında İsrail Enerji Bakanı’na yapılan davetin geri alınması da, İsrail açısından Ankara’nın ikili ilişkileri düzeltme yönündeki samimiyetini test eden bir başka gelişme olarak değerlendirilebilir.

Filistin meselesi konusunda yakın zamanda İsrail’in tutumunda bir değişiklik beklemiyorsak-ki öyle görünüyor-, Türkiye-İsrail ilişkileri de Filistin meselesine endekslendiği ve her şeyden evvel, Ankara’nın Hamas’a olan desteği sürdüğü müddetçe ikili ilişkilerde olumlu bir gelişme beklemiyorum. Daha önceleri başka mecralarda da ifade ettiğim gibi büyükelçilerin atanması teknik bir konu. Türkiye büyükelçisini geri çekmişti. İstediği zaman geri gönderebilir. Ancak Türkiye-İsrail arasındaki iş birliğinin 2009 öncesine dönmesi bu şartlar altında zor görünüyor.

İsrail Deki Filistin sorunu cozumu gerçekleşebilir mi?

2010 sonu Arap İsyanları’ndan bu yana Ortadoğu’nun değişen güç dengesi, ülkelerin tehdit önceliklerini güncellemelerine neden oldu. İran’ın bölgesel gücünün yükselişi, IŞİD vb terör örgütleriyle mücadele, çökmüş devlet yapılarının yarattığı istikrarsızlık gibi olgular, Filistin meselesini gündemin arka sıralarına itti.

İsrail’in geçtiğimiz yıl Arap ülkeleriyle imzaladığı İbrahim Anlaşması bir dönüm noktası teşkil ediyor. Arap ülkeleri o güne kadar İsrail’le diplomatik ilişkileri geliştirmenin ön koşulu olarak 1967 sınırları temelinde iki devletli çözümü öne sürmekteydi. Bu ön koşul kaldırılmış oldu. Aslında bir anlamda Müslüman devletlerin de iki devletli çözümün saha gerçekleriyle uyuşmadığını kabul ettikleri şeklinde yorumlanabilir. Özellikle İran tehdidinin ön planda olduğu bir konjonktürde, İsrail kendisini, askeri ve teknolojik üstünlüğü ve ticaret imkanları ile elverişli bir ortak olarak sunmayı başardı.

Kudüs’teki gelişmeler ve İsrail-Gazze çatışması İsrail ve Körfez ülkeleri arasındaki stres yaratsa da, yakınlaşma sürecini tersine çevirmediğini gördük.

Özellikle Biden yönetiminin Filistin politikasına baktığımda, iki devleti çözüm ideali masada olmakla birlikte, barış için diplomatik çaba harcamak yerine, müzakere için elverişli ortam yaratmayı daha gerçekçi bir hedef olarak benimsediklerini görüyorum.

İki ayaklı politikanın, bir ayağı ekonomi-politik oluşturuyor. Washington, Filistinlilerin yaşam şartlarını yükseltecek altyapı çalışmalarına kaynak aktarılmasını teşvik ediyor. Diğer yandan, Filistinlileri diplomatik olarak yeniden muhatap alıyor ve Ramallah-Gazze arasındaki siyasi çok başlılığı sona erdirilmesi için bölge ülkeleriyle iş birliği yapıyor.

Son tahlilde, şahsi fikrim, Filistin sorunun çözümünün, İsrail’in statüko yanlısı duruşunu değiştirmesiyle mümkün olduğu. Bugün için toplumsal-siyasi yapı elverişli bir ortam sunmuyor.